11 Şubat 2008 Pazartesi

Zapsu, Erdoğan ile Yasin El Kadı'yı evinde tanıştırdı...

Başbakan Danışmanı Cüneyd Zapsu, Recep Tayyip Erdoğan'ı İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde tanıdı. Aynı günlerde, sonradan ortak olduğu Suudi işadamı Yasin El Kadı ile de tanışmıştı. Bir gün bu iki ismi evinde buluşturdu.
Ortağının hesaplarına el konulunca Zapsu, ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Wolfowitz'e şikâyet etti: Bu adamın iş hayatını kararttınız. Ladin'e gittiğini söylediğiniz yardımları 1993'te yapmış. O yıllarda Bin Ladin sizin adamınızdı...


Milliyet'in açtığı "Yasin El Kadı dosyası" ve Başbakan Erdoğan'ın "Yasin Bey'e kendime inandığım gibi inanıyorum. Hayırsever bir insandır" cümlesi belli ki seçime kadar daha çok tartışılacak.
AKP'nin zaafı, muhalefetin kozu olacak.
Peki Başbakan, bu kadar güvendiği Yasin El Kadı ile ne zaman, nerede tanıştı?
Cevap:
İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde...
Cüneyd Zapsu'nun evinde...
Ya Zapsu'nun El Kadı bağlantısı?..
Bunun kökenine inebilmek için Cüneyd Zapsu'nun Almanya'dan Türkiye'ye döndüğü yıllara uzanmak gerek...

TÜSİAD yılları
Zapsu, Almanya'dan Türkiye'ye 1986'da döndü.
İşleri iyice büyütmüş, Batı'nın büyük fındık üreticileriyle ilişki kurmuş, Fındık İhracatçılar Birliği Başkanı olmuş, en genç üye sıfatıyla TÜSİAD'a girmişti. En yakınları, İshak Alaton, Can Paker gibi liberallerdi.
90'ların başında TÜSİAD'daki görüşleriyle dikkati çekti ilkin...
"Güneydoğu'da polise çelik yelek alalım" diyenlere "Alalım ama önce sorunun özünü çözelim diyor, DEP'liler Meclis'ten yaka paça atılınca, "İngilizler Sinn Fein'le görüşüyor, siz muhatabınızı içeri tıkıyorsunuz" diye isyan ediyor, "PKK'lı" damgası yiyordu.
TÜSİAD'ın Manisa'da işkence gören gençlere sahip çıkmasını istediği için "komünist", başörtüsü özgürlüğünü savunduğu için "İslamcı" sayılıyordu.
O ise kendini "sosyal demokrat" diye tanımlıyordu.

El Kadı ile tanışma
İşte Yasin El Kadı ile o dönemde, 1992'de tanıştı Zapsu...
Tanıştıranlar, Murat Ülker ile Mustafa Topbaş'tı.
Korkut Özal'ın önayak olmasıyla Suudi sermayesiyle dindar Türk işadamları arasında zaten Al Baraka Türk gibi ortaklıklar yürürlükteydi.
1955 doğumlu bu işadamı da Türkiye'de yatırım yapmak istiyordu.
Zapsu'lar da tam o dönemde yatırıma hazırlanıyordu. Ortak olma kararı aldılar ve Yasin El Kadı, Cüneyd ve Aziz Zapsu, Korkut Özal, Mustafa Topbaş bir araya gelip 1995'te BİM'i kurdular.
Zapsu, aynı dönemde Erdoğan'la tanışmıştı.
TÜSİAD'daki bir mühendis, "Tayyip Bey ziyaretinize gelmek istiyor" dediğinde "O da kim?" diye sormuştu Zapsu...
Refah'ın İstanbul İl Başkanı olduğunu öğrenince de nezaketen kabul etmişti.
O ziyarette Erdoğan, Cüneyd Zapsu'nun dedesi Abdürrahim Zapsu'dan açtı sohbeti; TÜSİAD'daki çıkışlarını övdü, "Sözünü sakınmayan birisiniz, tanışmak istedim" dedi.
Nezaket ziyareti, 3 saatlik sıcak bir sohbete döndü.

Patronlara tanıştırma
1994 yerel seçimleri yaklaşırken İstanbul Belediye Başkanlığı'na aday olan Erdoğan, Zapsu'ya telefon etti.
"Kesin para isteyecek" diye aklından geçirdi Zapsu...
Erdoğan, "Cüneyt kardeş, senden para isteyecek değilim" diye lafa girince kızardı Zapsu...
Erdoğan, "İş çevresinden kimse bana yüz vermiyor. Bana yardımcı ol" dedi.
Zapsu hemen evinde bir davet verdi. Tanıdığı işadamlarını çağırdı.
Erdoğan'ı "zenginler kulübü" TÜSİAD'ın üyeleriyle tanıştırdı.
Yaklaşık 50 büyük patronun katıldığı o davet, Erdoğan'ın kariyerinde bir dönüm noktası oldu.

Erdoğan'ı El Kadı ile tanıştırıyor
Erdoğan seçildikten sonra Zapsu, yeni başkanı evine davet edip ortağı Yasin El Kadı'yla tanıştırdı.
El Kadı, "hayırsever bir işadamı" olarak biliniyordu. Kız talebe yurtları yaptırıyor, Amerika'daki okulunun cami derneğine destek veriyordu.
Zapsu da sıkıştığı dönemlerde kendisinden ciddi miktarlarda borç almış, "şirketin borçlarını ödemekte kullanmış" ve geri ödemişti.



Bir rövanş hikâyesi
Erdoğan, 2001'de partisini kuracağı zaman Zapsu'yu davet etti.
Zapsu, abisinin, çocuklarının itirazıyla karşılaştı.
Büyük kızı Hande'yi ikna etmek için ona Manisa'da liseli gençlerin işkence gördüğünü, Erdoğan'ın şiir okuduğu için hapse girdiğini anlattı:
"Ben böyle bir ülkede büyümenizi istemiyorum. Şimdi bunları değiştirme şansımız var. 3-4 yıl deneyeceğim. Olmazsa işimin başına dönerim" dedi.
Şimdi "rövanş vakti"ydi.
Dedesini hapse tıkan, babasını sürgüne zorlayan sistemin demokratikleşmesine yardımcı olabileceğini düşünüyordu.

İlişkiler ağı
İşlerini abisine devredip kolları sıvadı. Kurucu olarak katıldığı AKP'ye Ali Babacan'ı ve hep hayran olduğu Korkut Özal'ın oğlunu da o katmıştı.
AKP'nin kurulduğu 2002 yılında fındık alanında işlerini dünya çapında büyütmüş, 50 ülkenin fındık üreticilerinin örgütlendiği Uluslararası Kuru Meyve ve Kuruyemiş Konseyi'nin Başkanı seçilmişti.
Türk-Amerikan İş Konseyi'nin, Dünya Ekonomik Forumu'nun üyesiydi. Bilderberg'le olduğu kadar, Alman siyasetçilerle ve Bush yönetiminin yeni muhafazakârlarıyla da içli dışlıydı.
Bu ilişkileri ve girişkenliği ona kimi kapılar açmıştı.
Şimdi ilişkilerini Erdoğan için kullanacaktı.

Açılan kapılar
Erdoğan'ın başbakanlığa hazırlandığı 2001-2002'de büyük bir tanıtım atağına girişti Zapsu...
TÜSİAD üyelerini yine evinde toplayıp bu kez "Başbakan adayı" ile tanıştırdı.
Erdoğan'ın ABD gezisini ayarlayıp onu Washington'a takdim etti.
2002 başında Başbakan Ecevit olduğu halde Davos'a Erdoğan'ın davet edilmesini sağladı.
Sonrası biliniyor:
Milletvekili adayı olmadı, ama AKP'nin seçimi kazandığı gece Erdoğan'ın yanı başındaydı.
Sistemin AKP'yi hazmedemeyeceğini, hırpalayacağını görüyordu. Tek çare ABD'nin ve AB'nin desteğini alarak güç toplamaktı.
Erdoğan'ın dış ilişkilerini üstlendi.
Başbakanların ilk gezisini Kıbrıs'a yapma geleneğini yıkarak Erdoğan'ı ilkin İtalya'ya götürdü. Berlusconi dostluğunun temelini attı. Almanya bağlantılarını kullandı. Randevular ayarladı.
Ardından White House'un kapısına yüklendi, Yahudi lobisine seslendi, Bush'un Erdoğan'ı kabul etmesi için çabaladı.
Bu görüşme, AKP'nin tescili oldu.

"Ladin sizin adamınızdı"
Ancak o dönem 11 Eylül patladı.
Washington yönetiminin hazırladığı ve BM'nin onayladığı "terörün finansörleri" listesinden ortağı Yasin El Kadı'nın adı çıktı.
"Muvaffak Vakfı" aracılığıyla El Kaide'ye fon sağladığı öne sürülen El Kadı'nın mallarına tedbir kondu. İş hayatı çöktü. BİM'deki ortaklığından ayrıldı.
O günlerde Zapsu, Amerika'ya gittiğinde evinde kalacak kadar yakınlık kurduğu ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'e, El Kadı'ya yapılan haksızlığı şikâyet etti:
"Şimdi El Kadı'yı Bin Ladin'e destek verdiği iddiasıyla suçluyorsunuz. Ama unutmayın ki, onun bağış yaptığı 1993'lerde Bin Ladin sizin adamınızdı. ABD şirketleriyle iş yapıyordu. Üstelik bu iddialarınızı doğrulayacak kanıt bulamadığınızdan hakkında dava da açamadınız, ama onun iş hayatını kararttınız" dedi.



Son görüşme
Irak Savaşı Zapsu'nun etkinliğini hepten artırdı. Ankara-Washington arasında mekik dokuyor, Türkiye'yi Irak operasyonuna dahil etmeye çalışıyor, tezkere çıksın diye uğraşıyor, ABD'lilere "Erdoğan'ı kullanın" diye öğütler veriyordu.
Yetkisiz bir danışmanın bu kadar etkin olması, resmi gezilere, ikili görüşmelere, gizli oturumlara katılması, Türkiye'yi bağlayacak sözler vermesi, hem bürokraside hem de parti içinde büyük rahatsızlık yarattı.
"Çuval krizi"nde askerlerin de katıldığı bir toplantıda Başbakan'ın ona "Şu Wolfowitz senin arkadaşın değil mi? Arasana" demesi, o günlerde hiçbir Türk yetkiliyle görüşmeyen Wolfowitz'in Zapsu'nun telefonuna çıkması, hepten dikkatleri üzerine çekti.
Zaten AKP içindeki Milli Görüşçülerin de hedefiydi. Yaşam tarzı, ailesi ile partinin yapısına uymuyordu. Parti rozeti takmıyor, yakasında bir Türk bayrağıyla geziyordu. Parti içinde özellikle MHP'ye yakın kanatla zıtlaşıyordu. Kendini "Günahkâr bir Müslüman" olarak tanımlıyordu. Amerika'da okuyan kızları başörtüsü takmadığı gibi gayet rahat giyiniyordu.

El Kadı'yı aradı
O günlerde eşi Beyza Zapsu'nun cuma namazlarına erkeklerle aynı safta başı açık katıldığı haberi patladı.
Sonra "Başbakan'ı kullanın" konuşması nedeniyle yerden yere vuruldu.
Fındık piyasasına müdahale ettiği, kendi çıkarına kararlar aldırdığı iddia edildi.
Ve nihayet El Kadı skandalı patladı.
Milliyet'in yayımladığı belgeler yalanlanamayacak kanıtlarla doluydu. Başbakan'ın kefil olduğu El Kadı için Emniyet'in "Türkiye'ye giriş yasağı var" diye açıklama yapmasıyla kriz hepten derinleşti.
Peki Zapsu krizden sonra aradı mı eski ortağını?..
Evet...
Haberler çıkmaya başlayınca uzun süre sonra yeniden çevirdi Cidde'deki telefonu... Olanları anlattı. El Kadı'nın haberi yoktu.
"Senin Türkiye'de avukatın yok mu? Niye kendini savunmuyorsun" diye sordu Zapsu... El Kadı hemen avukatlarını harekete geçirdi ve gazetelere verdiği bir ilanla "kamuoyuna açıklama" yaptı.
Ancak ilan, büyük medyada yayımlanmadı.

Rövanş?
Zapsu uzun süre işleri perde arkasından yönettikten sonra birden deşifre olmasını, önce eşinin, sonra kendisinin hedef seçilmesini ve peş peşe gelen skandalları "fazla sayıda nasıra bastığı için ödetilen bedeller" olarak görüyordu.
Bırakabilir ve hep hayalini kurduğu gibi Key West'e yerleşip bir bar açabilirdi.
Bir ara Başbakan'dan izin istemeyi düşündü, ama Erdoğan, önce eşi Beyza'nın cuma namazı konusunda, sonra El Kadı krizinde kendisini o kadar güçlü savundu ki, bırakamadı.
Kriz boyunca kendisini aramayanlar Erdoğan'ın sahiplenmesinden sonra arayıp sormaya başladı; Zapsu "siyaseti daha iyi tanıdı."
Öte yandan tehditler de sıklaştı.
Çok sayıda korumayla yaşar hale geldi.
Hapsedilmiş dedesinden, sürgündeki babasından devraldığı miras bugün bu noktada...
"Rövanş" mı? "Türkiye'nin demokratikleşmesi en büyük rövanştır" diyor Zapsu...

Kaynak:http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=3249

Hiç yorum yok: